Günümüzde özellikle kamu malı başta olmak üzere insanların mal ve mülklerine göz dikmeyip emanete hakkıyla sahip çıkmak, toplumun farklı katmanlarında çok nadir görülen bir ahlaki değer halini almıştır.
Hasan el-Benna’nın ektiği tohumlardan sadece adam gibi adamların filizlenmemesi gerçekten de şaşırtıcı bir durumdur. Nitekim onun davet yolunda ektiği tohumlardan Hz. Muhammed (sav)’in davasının gölgesinde yetişen hanım sahabileri örnek edinen ve onların yaşantısına ulaşma mücadelesi veren adam gibi kadınlar yeşerdi.
İhvan-ı Müslimin’in kadınları selef-i salihinin hanımlarının eğitildiği sistem üzere ahlaki bir birlikteliği yakaladılar. Tüm insanlığın dini ahlaki değerlerden gafil olduğu bir dönemde bu kadınlar, insanlar arasında vakıaya uygun ameli programlar hazırladılar.
İhvanı Müsliminin genel sekreteri olan üstad Abdulhakim Abidin’in Naime Hitap adındaki hanım efendi ile yaşadığı bir hadiseye yer vermek istiyoruz. Nitekim bu hanım efendi İhvan-ı Müsliminin genel mürşidi Hasan el-Hudaybi’nin eşidir. Aynı zamanda kendisi uzun bir müddet İhvanın bayan biriminin genel sorumluluğunu yürütmüştür. Üstad Abdulhakim şöyle söylemektedir:
‘‘Üstad Hudeybi, 1954 yılının yazında Suudi Arabistan ve Suriye’nin bazı bölgelerine gitmek için uçağa bindi. Üstad sefere çıktıktan sonra ihvanın genel rehberlik ofisi tarafından genel mürşitlik makamı için tahsis edilen özel aracın şoförü yanıma gelerek şimdi arabayı ne yapayım diye sordu. Kendisine arabayı genel mürşidin Kahire’de bulunan evine götürüp eşinin emrine amade kılmasını söyledim. Bu sözleri sarf etmemin ardından çok az bir süre geçti ki bir de baktım şoför saray el-kubba bölgesinde bulunan şahsi evime araba ile geri dönmüş. Bana hanım efendinin arabaya ihtiyaç duymadığını ve hatta ihtiyaç duysa bile arabayı kullanmasının uygun olmayacağını belirttiğini söyledi. Bunun üzerine şoföre kızarak tekrardan arabayı değerli hanım efendinin evine götürmesini ve araba ile beraber hanım efendinin emrine girerek yanından ayrılmamasını söyledim.
Olayın bu şekilde devam etmesi üzerine şoför benden ricada bulunarak kendisini iki ev arasında gidip gelmeye mecbur kılmamamı ve bu sorunu değerli hanım efendi ile telefon üzerinden çözdükten sonra verilen karara göre kendisini yönlendirmemi istirham etti. Şoförün bu talebi gerçekten de bana mantıklı gelmişti. Bunun üzerine hemen değerli hanım efendiyi ikna etmek için telefonla aradım. Fakat yoğun ikna çabalarıma rağmen hanım efendi ikna olmadı ve üstün bir takva örnekliği ile bana şu sözleri sarf etti; bu araç Hasan el-Hudeybi’nin şahsı için değil genel mürşitlik makamı için tahsis edilmiştir. Bundan dolayı ailesinden hiçbir ferdin birkaç adım dahi olsa bu aracı kullanmaya hakkı yoktur.
Bunun üzerine hanım efendinin arabayı kabul etmesi için yeni gerekçelerle kendisine ulaşarak şöyle dedim; ‘‘değerli hanım efendi, siz bayan birimi genel sorumlusu olarak kadınları ziyaret etmek ve teftiş yapmak için şubeleri dolaşıyorsunuz. Bundan dolayı davet sahasında daha iyi hizmetler yapmak adına arabaya ihtiyaç duymaktasınız.’’ Fakat değerli hanım efendi kendisine sunduğum yeni gerekçeyi mutlak bir şekilde kabul etmedi. Bana şubeleri dolaşma işini belirli bir program çerçevesinde yaptığını ve bu ziyaret tarihlerini yazıp benim onayıma sunacağını söyledi. Ben onayladıktan sonra ziyaretlerin yapılacağı tarihlerde eğer istersem arabayı kendisine yollayabileceğimi ve bu şekilde gerektiği kadarıyla kullanacağını ilave etti.’’
İşte gördüğümüz bu tablo 80 yaşına kadar ömrünün geri kalanını hapishanelerde geçiren Hasan el-Hudeybi’nin evini bizlere en güzel şekilde yansıtmaktadır. Nitekim Hasan el-Hudeybi’nin aile efradının tümü çektiği çilelerde ona ortak oldu. Hanımı, oğulları ve kızlarının tümü tutuklanarak hapis hayatı yaşadı. Fakat tüm bunlara rağmen hiçbir sıkıntı onları üzerine bulundukları dosdoğru yoldan geri çevirmedi.
.